Orjinal ismi ‘To Kill a Mockingbird’ olan bu roman, 1960 yılında Amerika’nın Alabama şehrinde büyümüş olan Harper Lee tarafından yazılmış ve kısa sürede büyük başarı elde etmiştir.
Amerikan literatüründe önemli bir yer almış, günümüzde de ABD’deki ortaokullarda ve liselerde okutulan bu eser, 1961 yılında Pulitzer Ödülünü (Amerikan gazeteciliğinde, edebiyatında veya müzikte, her yıl 13 tane yapılan başarı ödülü) kazanmıştır.
Peki bu eseri bu kadar yaygınlaştıran, mutlaka okunması gereken kitaplar listesine girmesini sağlayan sır neydi? Bu romanın içinde ne yazıyor da dünyaca popüler bir eser haline geldi?
Roman, Scout Finch adlı küçük bir kızın ağzından yazılmış, bir çocuğun olaylara ve mekanlara olan bakış açısıyla hikaye heyecanlı ve sürükleyici bir hale getirilmiş. Eser her ne kadar ufak bi korku, bir tutam komedi içerse de, insanlığın yüreklerine işleyecek, derin ve insani mesajlar içermektedir.
Beyazlar tarafından sahtekarlık ve iftiralara maruz kalıp, hayatı kararan, iffetli bir zencinin tek bir destekçisi vardı: Scout’un babası Atticus. Bu zenci gencin avukatı olan Atticus, aile ve toplumsal baskılara rağmen doğru bildiğinden şaşmamış, masum bir genci eşine ve çocuklarına kavuşturmak için elinden geleni yapmıştır.
Evet, maalesef ‘iyiler’ her zaman kazanamıyor. Romanı okursanız, günümüzde Hitler’den çok Atticus’lara ihtiyacımız olduğunu çok daha iyi anlayacaksınız. Bugün bile bir insan renginden, dininden, dilinden ve hatta bazen cinsiyetinden dolayı dışlanıyor, insan yerine bile konulmuyor.
Kendi aramızda hala genelleme yaparak konuşuyoruz. Şu millet çok pis, bu toplum çok cahil vb. Buna hakkımız var mı gerçekten? Her toplumda nasıl içi boş ruhlar ve kötü kişilikler varsa, masum ve kalpleri pırıl pırıl olanlar da var. Bizden daha başarılı, daha saygılı, daha azimli ve daha edepli insanları olan bir topluma kalkıp da, ‘Bu millet çok cahil’ demek bizi hangi seviyeye indiriyor sizce?
Bir insanın Arap olması, onu pis yapmaz..
Bir insanın ten renginin koyu olması onu cahil yapmaz..
Hala insanları ırklarıyla, renkleriyle, dinleriyle ayirt edip, onlara öngörüşlü davranıyorsak, kendimize insan derken utanmalıyız. Bu durumda Holokost’u gerçekleştirenlerden, Uygur’lara işkence çektirenlerden ve binlerce masumun hayatını parçalayıp, onları demirliklerin arasında ölüme terk edenlerden hiçbir farkımız kalmaz.
Sevgiye ve kardeşliğe çok daha fazla ihtiyacımız var. Yok illa bir şeyden nefret etmem gerekiyor diyorsanız, kinden nefret edin. Kötülükten nefret edin, katliamdan, haksızlıktan nefret edin. Masum bir çocuğu ailesinden ayıranlardan nefret edin. Nefretten nefret edin.
Unutmayın. Değişim insanın kendisinde başlar. Harper Lee’nin de dediği gibi:
“İstediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.”
Comments